Şampiyonlar Ligi arenasında mücadele etmek için her oyuncu yüzde yüzünden de fazlasını ortaya koymak zorunda. Son yılların en iyi golcüsü Halaand maç sonunda “Çok zor bir maçtı çok yoruldum” dedi. Bu seviyede üç sezondur arka arkaya oynayan bir oyuncunun sözleri bu. Fakat onu buna hazırlayan bir ligi var; Bundesliga.
Dönüp kendi ligimizin seviyesine baktığımız zaman bizi bu seviyeye hazırlayabilecek bir mücadelenin olmadığına şahit oluyoruz. Öncelikle her sezon sadece bir takımımız gidiyor ve devamlılığı yok. Takımlarımızın her sezon iskeleti değişiyor ve sil baştan başlıyoruz. Avrupa’nın önde gelen beş ligiyle kendi ligimizi teraziye koyduğumuzda zayıf taraf biziz. Federasyonumuzun dahi Şampiyonlar Ligi’ne daha çok takım göndermekle ilgili bir hedefi ve derdi yok.
Beşiktaş, dün akşam kazansaydı ya da son anlarda 2-2 yapsaydı bu sadece kazanılmış geçici bir zafer olacaktı. Kulüplerimizin bu seviyedeki ligin futboluna ayak uydurması ve kendi liginde de bu oyunu sürdürmesi lazım. İşin teori kısmı bu.
Maça bakınca Beşiktaş için fena değildi, umut verici oynadık desek yeridir. Başa baş mücadele etmeye, oyun süratini Dortmund’a göre ayarlamaya çalıştı hatta zaman zaman başardı da. İlk yarıda bireysel hatalar ve Dortmund’un ilk golünden sonra topu ileriye taşımakta zorluk yaşayan Beşiktaş, ikinci yarıda hem atak yönünü sürekli değiştirerek hem de göbekteki oyuncuların sürekli hareket halinde olmasıyla üretmeye ve kaleyi yoklamaya başladı. Zaman zaman kalesinde tehlikeler atlatan Beşiktaş’ta Ersin’in performansı çok başarılıydı. Batshuayi 5. Dakikadaki fırsatı değerlendirse maçın seyri farklı olurdu. Yine Batshuayi ikinci yarıda kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonda geçmek yerine ilk anda vurmayı tercih etse belki biz bugün geri dönüşü konuşuyor olurduk. Bunlar da işin pratikteki değerlendirmesi.
En nihayetinde Beşiktaş bu grupta oynayacağı diğer maçlarda kalitesini arttıracak öneme sahip olursa gruptan çıkmayı başarabilir. Beşiktaş oyun olarak fena değildi ama kazanan kalite oldu.